O gün senin imza törenine gelenlerin belki de yarısından fazlası seni futbol sahasında izlememiş, seni arşiv görüntüleriyle tanımış, babalarından, ağabeylerinden dinleyerek sevmişti. Koluna “I’am Legend” (efsaneyim) dövmesi yaptıran başka biri olsa emin ol güler geçeriz ama sana yakışmıştı. Harbiden de efsaneydin üstelik yapabileceklerinin belki de yarısını yapıp futbolu bırakmışken…
Zinedine Zidane için futbolun Bolşoy Balesi’ne cevabı derler. Sen de Berlin Filarmoni’nin şefi gibi adamdın. Önce düşünürdün, top ayağına gelmeden gideceği yeri hesaplar, çok çalışılmış alan savunmalarının deliklerine ince ince yollardın.
Kapına Bayern Münih dayandığında “Ne var yani, gitmedim” diyecek kadar hedefsiz, iş yorumculuğa gelince “ Ben hepsinden iyiydim” diyen ve hiçbir futbolcuyu beğenmeyen, teknik adamları her eleştirdiğinde “Kolaysa çıksın yönetsin” ile er meydanına davet edilen, hayata biraz çekirdek yiyerek bakan bir adamdın.
İnsan değişmese de dönüşür. Bence çok insanı yanılttın, en çok da sana “Kolaysa çıksın yönetsin” diyenleri. Elinde yine ligin en iyi kadrosu yoktu ama Anadolu takımlarında futbolu çok bilen yöneticiler, gideni-geleni çok kadrolardan sonra evin Beşiktaş arkanda taraftarın en sonunda kendi konfor alanını yarattın.
40’ından sonra bir başka Sergen Yalçın olduğuna sen de itiraz etmezsin. Belki eskiden çok daha fazla espri yapar, bizi güldürür, ya da müthiş özgüveninle yaptığın yorumlarla kimileriyle aralarına mesafe koyardın. Gabriel Garcia Marquez demiş ki: “Bir erkek babasına benzemeye başladığı an yaşlandığını anlar.” 50’ine bile gelmedin, sana yaşlandın desem kendimi de yakarım. İnsanın demlenmesi diyelim istersen…
Futbolcuyken çok paralar kazandın, bugün oynasan üç katını da kazanırdın, harcadın belki biriktirmedin. Teknik adam oldun, yine kazandın, şimdi daha da fazla kazanacaksın. Hakkındır. Başarılı olmanın bir karşılığı var ama o gün İzmir’de şampiyon olduğunda döktüğün gözyaşlarının sadece bir anlamı var. Altı yıl önce kaybettiğin baban Özer Yalçın’ın o gün tribünde seni Beşiktaş’ı şampiyon yapan teknik direktör olarak görmesini isterdin. Tıpkı benim Pazar sabahları bir Türk kahvesiyle yazılarımı babamın okumasını istediğim gibi. Sen de babana hiç “Hayatta ne olduysam sayende, neyi yapamadıysam kendim yüzünden” demiş miydin?..